Benliğimin Nostaljisi
Tanıdık bir simayla başladığımız , yerini tanımadığımız bir yabancıya bırakan benlik yolculuğumuzda; değerlerimizi, kararlarımızı ve en çok da kendimizi sorguladık. Hepimizin kendi sorgusu boyunca değişik duygularla boğuştuğu bu süreçte, ben kendime hayat devam ederken aslında olduğum kişi olarak kalabilecekken neden değişenin ben olduğumu sordum. Peki siz kendinize neler sordunuz? Sorduğumuz soruların yanıtlarını aramaya ya da daha derine inmeye ne dersiniz?
Benliğimin Nostaljisi
Bir önceki yazıda benliğimizi tanımak üzere çıktığımız yolda bizi biz yapan değerleri de sorguladık. Kendi sorgumu yaparken fark ettim ki bazı düşüncelerimi, hayallerimi ve değerlerimi geride bırakmışım. Buna sadece “Hayat böyle gerektirdi.” demek, bu dönüşümü hayatın bir parçası olarak kabul etmek eskisi kadar doğru hissettirmiyor. Hayat devam ederken aslında olduğum kişi olarak kalabilecekken değişen sadece bensem?
Üniversitenin sonlarına ve yetişkin hayatının başlangıcına bu kadar yaklaştığımız dönemlerde üstümüze binen gelecek kaygısı, sürekli karşılanması beklenen beklentiler ve yalnızlıkla boğuştuğumuz bu süreçte belki de en çok eskileri hatırlıyoruz. Çünkü nostalji; en çok üzüntü, yalnızlık ve anlamsızlık gibi duyguları hissettiğimizde tetiklenir. Sıcak aile ortamını tekrar hissetmek için eski filmleri izlememiz, bir zamanlar bizi çok mutlu eden o kişiyle olan hatıraları hatırlamak için eski şarkıları dinlememiz, bazen sadece galerimizdeki eski fotoğraflara bakmakla yetinmeyip anne ve babamızın özenle hazırladığı albümleri karıştırmamızın sebebiyse hayattaki amacımızı kaybettiğimizde umudumuzun olduğu o zamanları tekrar hatırlamak; albümün en güzel köşesinde yer alan , üstünde resmimizin olduğu doğum günü pastamız ve yüzümüzdeki kocaman samimi bir gülümsemeyle sevdiğimiz insanlarla dolu odada kendimizden büyük hediyelerimiz ve hayallerimizle her şeyi yapabileceğimizi olan inancımızı anmaktır. En son ne zaman doğum günlerinde bu kadar keyif aldığımı ve aynı duyguları hissettiğimi hatırlamıyorum. Bir zamanlar hayatımın parçası olanların , şimdi büyümenin sancıları ve sonuçlarının acısıyla yavaş yavaş nostaljiye dönüşmesini izlemeye ne zaman başladım, bu duygulara ve en çok da kendime ne ara bu kadar yabancılaştım hatırlamıyorum. Siz hatırlıyor musunuz?


Kendimize yalnızlaştığımız bir toplumda sorduğumuz soruların cevabını almanın ne kadar mümkün olduğunu bilmiyorum. Sorgulamalarımızla bazı insanlar için anlamsızlık arayışında, bazıları içinse biz hayatı olduğu gibi kabullenmeyi öğrenemeyenleriz. Ama neden hayatta kalmak için değişmeyi ve dönüşmeyi kabul ederek bir zamanlar sahip olduklarımızı, kendimizin sevdiği yönlerini geride bırakıyoruz. Bunca kabullenmenin sonuna geldiğimizde geriye kalan ne biz ne de bir başkası, sadece hayatın bir yanılması değil midir?
Hepimiz bir yanılsamadan ibaret olmamak için cevapları ararken bazı anlarda yanlış yerden bakıyoruz hayata. Aslında ardımızdaki kayıplarımıza o kadar çok odaklanıyoruz ki önümüzü göremiyoruz. Sürekli kaybın acısını yaşamak, onu geri getirmeyecek. Bundan sonrası için daha çok önümüze bakmalıyız çünkü kaybetmekten korktuğumuz ya da atamadığımız her adım bizi bizden uzaklaştırıyor. Nostalji geçmişin, geleceğin inşasındaki temeli olması gerekiyor.


Bu yazı boyunca sorduğumuz ya da soramadığımız pek çok soruya cevap alabildiniz mi bilmiyorum ama her sorunun, bizleri içinde bulunduğumuz “kabullenilmiş çaresizlik” uykusundan biraz daha uyandırması ve eski benliğimize yaklaştırması dileğiyle.




